5.Sözleşme Yapma Zorunluluğu

İÇİNDEKİLER

I. SÖZLEŞME YAPMA ZORUNLULUĞU
II. SÖZLEŞMENİN YORUMLANMASI
III. SÖZLEŞMENİN TAMAMLANMASI
IV. SÖZLEŞMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
V. TEMSİL

4 / 14
ÖZET (TÜRKÇE)
Bu haftaki konumuz kurulmuş ve geçerli olan bir sözleşmede yer alan hükümlerin hangi
anlamı ifade ettiği noktasında ihtilaf oluşması halinde sözleşmenin yorumunun hangi ilke
ve esaslar çerçevesinde gerçekleştirileceği ile sözleşmede bir konuya ilişkin hiç hüküm
bulunmaması halinde sözleşme boşluğunun ne şekilde doldurulacağına ilişkindir. Son
olarak temsilci vasıtasıyla hukuki işlem yapılmasının tabi olduğu kurallar ve yetkisiz
temsilin sonuçları ele alınacaktır.

5 / 14
I. SÖZLEŞME YAPMA ZORUNLULUĞU

Kural olarak bir kimse başka bir kimse ile sözleşme yapıp yapmamakta serbesttir. Fakat bu serbestinin
de kanundan veya tarafların daha önceki taahhüdünden doğan istisnaları vardır ki, bu hallerde bir
sözleşme yapma zorunluluğu söz konusu olur.

1. Kanundan Doğan Sözleşme Yapma Zorunluluğu: Kamu hizmeti niteliğindeki
hizmet, kamu kurumu veya özel kişi tarafından tekel niteliğinde sunuluyorsa burada sözleşme yapma
serbestisi kalkar ve şartlara uygun şekilde müracaat eden her kişila sözleşme yapma zorunluluğu
doğar.

Kanundan doğan sözleşme yapma zorunluluğunun ikinci hali, özel hukuk bakımından ortaya
çıkmaktadır. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 5. maddesine göre, üzerinde “numunedir”
veya “satılık değildir” ibaresi bulunmayan bir mal teşhir edilmişse, satıcı bu malın satışından
kaçınamaz ve gelen herkesle sözleşme yapma zorunluluğu doğar.

Hukuki Sonuçları: Kişi sözleşme yapma yükümlülüğüne uymazsa, kanundan doğan borcuna aykırı
davrandığı için aleyhine bir aynen ifa davası açılabilir. Bu davada hâkimin yükümlünün irade beyanı
yerine geçen kararı ile sözleşme kurulmuş olur.

2. Önceki Taahhütten Doğan Sözleşme Yapma Zorunluluğu (Ön sözleşme)

Sözleşme Yapma Vaadi: Bir kimse bir başka kimseyle yaptığı bir sözleşmede ileride o kişila
belirlenen sözleşmeyi yapmayı taahhüt ederse, bu taahhüdün yer aldığı sözleşmeye ön sözleşme denir.

Ön sözleşmenin konusu, asıl sözleşmenin yapılmasıdır. Bu sözleşmenin ifası ancak asıl sözleşmenin
yapılmasıyla olur. Ön sözleşmeyle yapmayı taahhüt ettiği asıl sözleşmeyi yapmaktan kaçman kimseye
karşı, diğer taraf sözleşmeyi yapmaya zorlamak için dava açabilir. Hakimin vereceği kararın, taahhütte
bulunanın irade beyanı yerine geçerek asıl sözleşmeyi kuracağı doktrinde savunulmaktadır.

II. SÖZLEŞMENİN YORUMLANMASI

Sözleşmenin yorumlanması ile tarafların karşılıklı irade beyanlarının ortak anlamı tespit edilir.
Sözleşmenin yorumlanması ile evvela tarafları gerçek ortak arzularının tespitine çalışılacaktır. Fakat
gerçek arzuyu tespit etmek her zaman mümkün olmaz. Gerçek ortak arzu tespit edilemiyorsa güven
teorisi çerçevesinde irade beyanlarının yorumu ile farazi ortak arzu tespit edilecektir. Fakat kanun bir
6 / 14
hususun yorumu için bir hüküm koymuşsa tarafların sözleşmede bu hususa yer verirken, ortak
arzularının başka olduğunu belirtmedikçe, yorumlayıcı hukuk kaidesindeki çözüm kabul edilmiş
sayılır.

Gerçek veya farazi ortak arzunun tespitinde ilk başvurulacak unsur, tarafların sözleşmede kullandıkları
deyimlerdir. Kullanılan deyimler ve sözleşmenin hükümleri tek başlarına değil sözleşmenin bütünü
içinde değerlendirilmelidir. Diğer bir ifade ile yorum yapılırken sözleşmedeki bir kayıt tek başına ele
alınmamalı, sözleşmenin bütünü dikkate alınarak yorumlanacak kaydın diğer kayıtlarla bağlantısı göz
önünde tutulmalıdır.

Lafzi yorumla açık bir sonuca varılamayan hallerde de sözleşmenin yapıldığı sıradaki şartlar dikkate
alınarak bir sonuca varmaya çalışılmalıdır. Burada da bir anlam çıkmaması halinde son olarak
kanunun verdiği 4 imkâna gidilebilir.

Bunlar:
1. Yorumlanan unsur hakkında sözleşmede borç altına giren tarafın lehine olan yorum kabul
edilir.
2. İhtilafın konusu sözleşme hükmünün yorumunda tereddüt halinde hükmü düzenleyen
tarafın aleyhine olan anlam tercih edilir. Bu yardımcı kural daha çok genel işlem
şartlarında uygulanmaktadır.
3. Ayrıca ihtilaf konusu sözleşme hükmünün yorumunda tereddüt halinde yorumlayıcı yedek
hukuk kurallarından yararlanılmalı, bunlardan ayrılma halinde ayrılmanın en dar
çerçevede olması gerekir.
4. Son olarak yorumda, sözleşmenin geçerliliğini destekleyen anlam tercih edilmelidir.

III. SÖZLEŞMENİN TAMAMLANMASI

Tarafların irade beyanlarının yorumu sonucunda, sözleşmenin ikinci derecede unsurun sözleşmede
düzenlenmemiş olduğu sonucuna varılırsa sözleşmedeki bu boşluğun doldurulmasına sözleşmenin
tamamlanması denilmektedir.

Sözleşmedeki boşluk tarafların bu noktayı isteyerek düzenlememiş
olmalarından yada bu konu üzerinde hiç durmamış olmalarından kaynaklanabilir.

1. Taraflar sözleşme yapılırken konu üzerinde hiç durmamışlarsa: Hakim sözleşmedeki
boşluğu doldurmak için öncelikle kanunda bir yedek hukuk kuralı olup olmadığını araştıracaktır. Şayet
tamamlayıcı nitelikte hukuk kuralı varsa sözleşmedeki boşluk bu kuralla doldurulacaktır.
Sözleşmedeki boşluğu doldurmaya elverişli bir kanun hükmü yoksa fakat örf adet hukukunda
7 / 14
uygulanabilir bir kural varsa, hakim sözleşmenin boşluğunu bu kuralla dolduracaktır. Sözleşmedeki
boşluğun kanun hükmü veya örf adet hukuku kuralı ile doldurulamadığı hallerde hakim” işin
mahiyetine bakarak” boşluğu taktir yetkisine göre dolduracaktır. Bunun için hakim dürüstlük kuralına
göre tarafların farazi ortak arzularım tayin edecektir.

2. Tarafların sözleşme yapılırken konu üzerinde durmuşlarsa; bu durumda çeşitli
ihtimaller ortaya çıkmaktadır.
a) Taraflar üzerinde durdukları konuda anlaşmaya varamamışsa sözleşme kurulmamış olur
ve tamamlanması da söz konusu olmaz.
b) Taraflar üzerinde durdukları konuda bir düzenlemeye gerek görmemişlerse veya
düzenlemeyi ihmal etmişlerse, bu durumda kanuni düzenlemelerden ayrılmak istememişlerdir. Burada
sözleşmedeki boşluk yedek hukuk kuralı ile, bu yoksa örf adet hukuku kuralı ile doldurulacaktır,
bunun da olmaması halinde hakim MK m. l uyarınca boşluğu dolduracaktır.
c) Taraflar üzerinde durdukları konunun düzenlenmesini ileriye bırakmış fakat sonra bu
düzenlemeyi yapmada anlaşamamışlarsa bu durumda tarafların konuya ilişkin yedek hukuk kurallarım
benimsemedikleri sonucu ortaya çıkar. Bu ihtimalde sözleşmedeki boşluk yedek hukuk kuralı ile
doldurulamaz. Burada boşluğun tarafların farazi müşterek arzusunun tespiti ile doldurulması da
olamaz, zira tarafların bu konu üzerinde anlaşmadıkları gerçeği ortadadır. Burada, tarafların farazi
müşterek arzusundan söz etmeksizin hakimin BK m.2/2 uyarınca işin mahiyetini dikkate alarak
boşluğu doldurması gerekir.

IV. SÖZLEŞMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

Yüklenilen borcun ifasında sözleşmenin yapıldığı sıradaki şartlara nazaran sonradan vuku bulan
değişikliklerin sözleşmeyi ilişkiye etki yapıp yapmayacağı taraflarca veya kanunda öngörülmüşse bu
hususta tarafların anlaşmasına veya kanundaki esaslara uyulur.

Sözleşmede değişikliğe hakimin karar verebilmesi için, zaman içinde devam eden sözleşmeyi ilişkide
tarafların edimleri arasındaki denge, borçludan sonuçları yüklenmesi beklenemeyecek kadar büyük
ölçüde bozulmuş olmalı ( buna işlem temelinin çökmesi de denir.) bu değişiklik sözleşme yapılırken
öngörülemeyen olağanüstü sebeplerden ileri gelmeli ve edimlerin ifasının henüz tamamlanmaması
gerekir. Bu durumda hakim, zarara giren lehine fakat karşı tarafı çok zor durumda bırakmayan bir
değişiklik yapmaya çalışır. Bu mümkün olmazsa sözleşme feshedilir.

8 / 14
V. TEMSİL

Temsil, bir hukuki işlemi bir kişinin başka bir kişi nam ve hesabına yapması ve işlemin hukuki
sonuçlarını bu kişi üzerinde doğmasını sağlamasıdır. Temsilde, temsilci, temsil olunan ve temsilcinin
kendisiyle hukuki işlem yaptığı 3. kişi olmak üzere toplam üç kişi bulunmaktadır. Temsil doğrudan ve
dolaylı temsil şeklinde 2’ye ayrılır:

1. DOLAYLI TEMSİL

Temsilci, hukuki işlemi temsil olunan için yaptığından bahsetmek için 3. kişiyle hukuki işlemi kendi
adına yaptıktan sonra, bu işlemden doğan hak ve borçları temsil olunana naklederse” dolaylı temsil”
söz konusu olur. Burada temsilci, kendi adına ve temsil olunan hesabına hareket etmektedir. Dolaylı
temsilde, işlemlerin hukuki sonuçları temsilcinin üzerinde doğar ama temsilci bunları temsil olunana
devredeceği için ekonomik sonuçlar temsil olunan üzerinde gerçekleşecektir. Temsilciyle temsil
olunan arasındaki ilişkide temsilci yüklendiği hak ve borçları temsil olunana devretmeye, temsil
olunan da sözleşmede belirlenen karşılığı temsilciye vermeye mecburdur.

2. DOĞRUDAN TEMSİL

Temsilcinin 3. kişi ile hukuki işlemi yaparken bu işlemi temsil olunan nam ve hesabına yapması ve bu
hukuki işlemden doğan hak ve borçların doğrudan temsil olunana ait olması halidir. Burada temsilci,
temsil yetkisiyle temsil olunan kişi adına ve hesabına temsil iradesiyle hareket etmekte ve temsilci
olduğunu işlemi yaptığı 3.kişiye bildirmektedir.

Doğrudan temsilin söz konusu olabilmesi için, temsilcinin temsil olunan adına hukuki işlemi yapması
ve buna yetkili olması gerekir (TBK m. 40). Temsilci, ancak işlemi yaparken temsil olunan adına
hareket ettiği takdirde doğrudan temsil söz konusudur. Şayet bu şart gerçekleşmemişse, yani temsilci
hukuki işlemi temsil olunan adına yapma iradesiyle hareket etmemişse, işlemi kendi adına ve temsil
olunandan başka bir kişi adına yapma iradesiyle hareket etmişse temsilci ile 3.kişi arasındaki hukuki
işlemde kişinin temsil olunanın temsilcisi olduğundan söz edilemez.

Ayrıca temsilcinin hukuki işlemi temsil olunan adına yaptığını 3.kişiye bildirmesi gerekir. Şayet
temsilci, temsil olunanı temsil iradesiyle hareket etmesine rağmen bunu karşı tarafa bildirmemişse
kural olarak temsil gerçekleşmez ve temsilci işlemi kendi adına yapmış olur. (TBK m. 40/2). Ancak
temsilcinin, temsil olunanın temsilcisi olarak hareket ettiğini bildirmemesine rağmen, 3.kişinin bu
hususu hal ve şartlardan anlaması gerekiyorsa temsilin sonuçları meydana gelir. Mesela, bir mağazaya
9 / 14
girip bir tezgâhtardan mal satın alan 3. kişiye tezgâhtarın, mağaza sahibinin temsilcisi olduğunu
bildirmesine gerek olmaksızın, 3.kişinin bunu mevcut durumda anlaması beklenir.

Öte yandan temsilcinin, temsil olunanın temsilcisi olarak hareket ettiğini bildirmemesine ve hal ve
şartlardan temsilci olduğu anlaşılmamasına rağmen 3. kişi için hukuki işlemin tarafının temsilci veya
temsil olunan olması farksız ise, temsilcinin temsil olunanı temsilcisi olarak 3. kişiye yaptığı hukuki
işlemin hak ve borçları temsil olunana ait olur ve temsilin sonuçları doğar. Bu durum genellikle peşin
olarak yapılan işlemlerde söz konusudur.

3. TEMSİL YETKİSİ

Bir kişinin diğer bir kişi adına hukuki işlemde bulunma yetkisi ya temsil olunanın rızasına (iradesine )
dayanır ya da böyle bir yetki temsil olunanın iradesi dışında mevcuttur. Birinci halde “rızai temsil
yetkisi” ikincisine ise, “kanuni temsil yetkisi” denir.

Bir kimsenin kendisini temsil etmesi için bir sahsa rızası ile verdiği yetkiye rızai temsil yetkisi denir.
Yetki temsil olunacak kişinin tek taraflı irade beyanı ile tesis edilir. Bu beyana yetki verme beyan veya
yetkili kılma denir. Bir şahsa temsil yetkisi verilmesi ile o kişiyle bir vekalet sözleşmeyi yapılması
birbiriyle karıştırılmamalıdır. Vekalet, bir sözleşmedir ve iki tarafın bu amaca yönelik irade beyanları
ile meydana gelir. Temsil yetkisi ise, sadece temsil yetkisi verenin tek taraflı beyanı ile verilir. Vekalet
sözleşmeyi, işi görecek vekil ile işi görülecek müvekkil arasında iç ilişkiyi ilgilendirir, temsil yetkisi
ise, 3. kişilerle ilişkiye girilmesini yani, dış ilişkiyi ilgilendirir. Temsil yetkisinde mutlaka bir hukuki
işlemin yapılması söz konusuyken, vekalet sözleşmesinde hukuki işlemin dışında kalan maddi
eylemlerde sözleşmenin konusunu oluşturabilir.

Temsil yetkisi verilmesi kural olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak bazı işlemlerde kanun
koyucu bu işlemin temsil yoluyla yapılabilmesi için özel yetki aramıştır. Dava açmak, sulh olmak,
tahkime gitmek, kambiyo taahhüdünde bulunmak, bağışlama yapmak, bir gayrimenkulü satmak veya
üzerinde bir sınırlı ayni hak tesis edebilmek için Borçlar Kanunu m.388/3’ de göre özel yetki verilmiş
olması şartını aramaktadır. Bu özel temsil yetkisinin dayandığı işlem şekle tabiyse bu temsil yetkisinin
verilmesi de aynı şekille yapılır. Yani işlem resmi şekle tabiyse temsil yetkisinin noterde verilmesi
gerekir.

10 / 14
4. TEMSİL YETKİSİNİN SONA ERMESİ

Temsil yetkisinin kendiliğinden sona ermesi: Temsil olunan aksini belirtmiş olmadıkça veya aksi
işin icabından anlaşılmadıkça temsil yetkisi, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliği, fiil
ehliyetinin kısıtlanması ve iflası hallerinde sona erer. Tüzel kişilerde de kişiliğin sona ermesi aynı
sonuca yol açar. (TBK m.43/1-2).

Temsil yetkisinin iradi olarak sona erdirilmesi: Temsil olunan, hukuki işlemiyle verilmiş temsil
yetkisini kısmen veya tamamen kaldırabilir. Yetkinin kaldırılması tek taraflı ve temsilciye yöneltilecek
irade beyan ile yapılır ve çoğunlukla kabul edildiği üzere temsilciye ulaşması ile hüküm ifade eder.
Fakat yetkisinin sona erdiğini öğrenmeden önce temsilcinin iyi niyetli 3. kişilerle yaptığı işlemler
temsil olunanı temsil yetkisi devam ediyormuş gibi bağlar (m. 45). Buna karşılık temsil yetkisinin
kaldırıldığı 3. kişilere bildirilmişse temsilci, yetkisinin kaldırıldığım henüz öğrenmemiş olsa dahi
temsil yetkisinin kaldırıldığını bilen 3. kişiler temsilcinin, temsil yetkisine sahip olduğunu iddia
edemezler.

5. YETKİSİZ TEMSİLİN SONUÇLARI

Temsil olunan adına hukuki işlemi yapan temsilcinin bu hususta yetkisi yoksa veya yetkisini aşmışsa
yetkisiz temsilden söz edilir. Temsil olunan böyle bir işlemle bağlı olmaz. Ancak temsil olunan bu
işleme icazet verirse hukuki işlemin hak ve borçları temsil olana ait olur. Yani işlem onu bağlar.
Temsil olunan icazet verinceye veya icazet vermeyeceği anlaşılıncaya kadar hukuki işlemin geçerliliği
askıdadır. Bu sebeple hukuki işlemin diğer tarafı olan 3. kişi, tayin edeceği münasip bir süre içinde
işleme icazet verip veremeyeceğini bildirmesini temsil olunandan isteyebilir, (m. 46)

Temsil olunan işleme icazet verirse, bu icazet geriye etkili olarak hüküm ifade eder. Temsil olunan
işleme icazet vermeyeceğini beyan ederse veya 3. kişinin tanıdığı süre içinde icazet vermezse, 3. kişi
de temsilcinin yetkisiz olarak temsil olunan adına kendisi ile yaptığı hukuki işlem ile bağlı olmaktan
kurtulur. Diğer bir ifadeyle, işlem kesin hükümsüz hale gelir.

Temsil olunanın icazet vermemesi sebebiyle işlemin hükümsüzlüğü yüzünden 3. kişi bir zarar
uğramışsa bu zararı yetkisiz temsilci tazmin eder. Fakat temsilci kendisinin temsil yetkisi
bulunmadığım 3.kişinin bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse tazminat sorumluluğundan
kurtulur. Ancak temsil yetkisi olmadan 3.kişi ile hukuki işlemi yapmada temsilci kusurlu ise, yani
11 / 14
yetkisi bulunmadığını biliyorsa ve hakkaniyet gerektiriyorsa hakim 3.kişinin menfi zararı yanında
müspet zararının da tazmin edilmesine karar verebilir.(m. 47)

12 / 14
ÇALIŞMA SORULARI

Soru 1: Ön sözleşmeden hangi borçlar doğar? Bir örnek veriniz.

Soru 2: Sözleşmenin yorumu ilkelerinden birkaçını sayınız.

Soru 3: Sözleşmede bir konu hiç düzenlenmemişse hakim ihtilafı nasıl çözer?

Soru 4: Dolaylı ve doğrudan temsil ne demektir?

Soru 5: Yetkisiz temsilin sonuçları nelerdir?

Leave a comment